- Epoksi ile tanışmamız, 1994-96 diyelim... ( Tarih artık pek net değil ! )
Alamancı, eski sporcu, teknik, her işten anlayan, aksi Baba’nın, oğlundan eski bir teknenin tamirine yardım edeceğini söylemesi ile başlar, bizim hikaye...
Bir balıkçı teknesi var :
Yerden elli altmış santim havada, kalaslar üzerinde durur, bilirim ki neredeyse on yıldır yandaki tarlada yatar ...
Dümen kırık, bir parmak aralıklar bordada, tahta kurusu diye bir illet var yemin ederim uyuz dedirtir adama...
Parada yok değil ha, bizim Baba bitirmiş olayı kafada:
"-Ağustos'ta çıkacağız zokalıya..."
Gün o gün başladık toparlamaya. ( Kafamda deli sorular, bununla suya açılanın aklına !?X…)
Derken;
Pürmüz diye bir alet verdi elimize, veriyorsun ucuna ateşi, basıyorsun tahtaya alevi, yanmaz mı lan bu tahta ?
Yok abi, kazı babam kazı “eski boyayı” raspalamakmış namussuz işin adı.
Öyle ya;
Kaçak göçek geçer birkaç hafta. Tahtasıydı, raspasıydı, böceğiydi derken şekillenir vallaha bizim taka.
O sıralar da, kızlar az ötede denizde, kankalar yanlarında. Biz mi ? Güneş tepende, kavak yelleri başında…
Nedir efendim, babanla aktivite, karın tokluğuna amelelik, olacak iş mi lan bu !.. (ah kıymet bilmezlik)
Öteden anası seslenir “- Yemek vakti babanıda al gel !”. ( Emir büyük yerden normalde anında paydos !)
Vardık kaptanın yanına Annem derken biz; “-karıştır şunu” der, verir elimize bir kutu bir de çubuk.
Acayip, acı kokulu, vıcık vıcık ve her yerine bulaşan,
“boya gibi, cila gibi bir şey işte, ne haltsa artık.“
“-Baba, bune yaaaa”diye sitem ederken İT:)
“- EpoSki ?. Bekletme, sür çabuk, donar hiç olur, b.k edersin işi” cevabıdır, tanışmamız “EPOKSİ” ile.
Tekne mi o gizli sorumuz ;)
Aradan birkaç yıl geçer,
ne anası seslenir “-babanı çağır” diye,
ne de babası söylenebilir “-tut şunun ucundan” diye. Ha ! Tekne de yüzmez artık …
Fakülte bitti bitiyor derken, bir anda yarım kalır çoğu hayaller. İrili ufaklı işler yapar ve bir süre akraba yanı işi görür bizim cahil. Tam yoluna giriyor gibiyken hayat, tepeden birisi diğerine fırlatır kitabı, “yurdun ortasında atom bombası patlar sanki” ve bizimki bağlar kendini avareye…
Okul var, kafa var, gençlik var ve dahası “babadan verilen terbiye-i ala var”. Amma memlekette iş yok, güç yok.
O sıralar da askerden döner bir arkadaşı bizimkinin. Kısmet bu ya pat diye işe başlar “O”.
Yoğurt satar, süt satar, iş dönüşü katılır sohbete, ikili – üçlü kankalar, gelecek kaygısını yatırırlar masaya,
ameliyatını yaparlar memleketin ve ileride ki hayatın. Derken taze terhis arkadaş değiştirir işi. O da girer akraba yanına -ki o gün önemlidir. Bir, iki, gider yeni işine ve bizim cahili de katar ara sıra “şantiye tozuna”. Koku tanıdık gelir bizimkine
“boya gibi, cila gibi bir şey işte ne haltsa artık”…
*
Arkadaşlık baki, Ortaklık fani.
“-Biz yaparız kanka bu işi” der taze terhis.
O zamanlar toplasan on bilemedin yirmi tane var yok memlekette işi yapan.
Bizimki de girer bir firmaya, başlar serüvenin çıraklık dönemi.
Fazla sürmez iki kafadar sağda solda ufak tefek işlere bulaşır. Hepsi olmasa da, çoğu fiyasko.
Eldeki avuçtaki de, geri dönüşlere gider. Her işte vardır bir kısmet denir.
Ortaklık biter ama bereket dönemi açılır.
Güzel iki firma olurlar “o kendini biliyor:)” ve o zamanlar da tescil edilen
" EPOKSİCİ “ ...
Bu dönem 2000’li yılların başı ve her yeni başlangıç gibi EPOKSİCİ olarak bizim de tecrübe yolunda hatalarımız, acemiliklerimiz ve kayıp olarak addedebileceğimiz durumlar oldu. Ancak geri dönüş yapmadığımız ve memnuniyeti için çabalamadığımız hiçbir müşterimiz olmadı. O günden bugüne müşteri memnuniyetini ön plana koyarak ucuz değil, ekonomik çözümler sunmayı kendimize görev edindik. Yine aynı dönemlerde kendi ekonomimizi düşünürken, bizim gibi birkaç uygulama firmasından ustalaşan ve ya edepsizleşen firmalar olduğu gibi, epoksi imalatı konusunda da yeni ortaya çıkan edepli, edepsiz firmalar oldu. Ancak zamanında tecrübeden yoksunluğu, bizzat öğrenmiş bir firma olarak, birkaç işimizde işin malzeme tarafının ahlaksızlıkla birleşince, ne kadar keyifsiz sonuçlar çıkaracağını da tecrübe etmiş olduk.
Bu gelişmeler bizi kendi ürünlerimizi imal ederek, kendi yetiştirdiğimiz ustalarla, kadrolu hizmet vermek yoluna itti. Zamanla toplam yüz ölçümü olarak bir kasaba, ufak bir semt büyüklüğünü bulan işlerimizde kendi ürünlerimiz kullandık. Ortaya çıkan ürün yelpazesi, süreç içerisinde yurt içi ve yurt dışı olarak tercih görür nitelikler kazandı. Satıcı ve uygulamacı bayiler edindik. Yenilikleri takip ettik ve yenilikler kazandırdık. Polimer teknolojisine değer katmadık ancak ortaya konulan yeni ham maddeler ile geliştirdiğimiz ürünlerle, uygulamacı ve son kullanıcı dostu ekonomik yönden tercih edilir profesyonel bir liste oluşturduk. Ayrıca işimize değer katma ve rekabet oluşturma çabalarımızda, biraz haddimizi aştık galiba, ne mi yaptık;
– Epoksi ve polimerler konusunda o döneme kadar kendini sürekli güncel tutan ve bilgiyi son derece cömertçe bedava servis eden, Türkiye’nin en anlaşılır web hizmetini Epoksici.com’u devreye soktuk. Yeniler tarafından taklit, eskiler tarafından tenkit ve tehdit edildik. Ama üniversitelerin mimarlık ve mühendislik bölümlerinde, epoksi ve poliüretan tezi olan, onlarca genç kardeşimizin eline, rulo tutturup öğleyin domates-peynir, helva-ekmek yedirdik. Yüzlercesine kaynak olduk.
– İlk defa “epoksi kaplama nasıl yapılır?” dedik Youtube’ta video sunduk. (O videolardan galiba yanlışlıkla çok rakip yetiştirdik.)
– İlk online satış ve servis platformunu kurduk, e ticaret'e başladık.
– Üç boyutlu zemin kaplama yaptık. Kalem işi, sanatsal zeminler diye feryat kopardık.
– Zemin traşlama ve hazırlama sektöründe dışa bağımlığı, mekanikçi usta ellerimizle paylaşarak yerli ürünlere danışman olduk.
– Özellikle kaplama işlerinde son kullanıcının tercih skalasını nasıl yapması gerektiğine dair analiz yöntemini belirledik.
– Savunma sanayide bazı askeri mühimmatlarda AR-GE’ler verdik.
– Ahşap mobilya sanayide kaplama, vernik ve döküm işlerinde öncü ürünler sunduk.
– Takı bijuteri sektöründe sınırlı renk ve dışa bağımlı gözüken tek düzene çomak soktuk. Yerli olmasa da fahiş fiyatla satılan ürünleri olması gerekene çektirdik.
– Hobi sektöründe on paraya alınan kalitenin Türkiye şartlarında üç paraya mal edilebileceğinin çabasını verdik. İstenirse bir kova istenirse bin kova imal edile bilineceğini ispatladık.
Bu verdiğimiz çabalar lafta değil icraatta da işin parasal boyutunu düşünmeden işimize verdiğimiz saygının delilleridir. Bizi zaman zaman ekonomik olarak yoran bu ve benzeri durumları ücretli bir okul, bir mastır derecesi olarak kazanılmış değer olarak gördük. Bu uğraşlar doğrultusunda, çıkarcı zihniyetlere verdiğimiz fason imalatlar ve ortaklıklar gibi işleyişleri terk ederek, kalite anlayışımızı sürekli yükselen değerde tutarak kendi markalaşma çabamızı sürdürmeye devam ettik ve edeceğiz.
Kalite politikamız
Bizce bir işin doğru olabilmesi için:
Ürünlerin ve hizmete özel ham madde ve malzemelerden oluşmasına,
Ehil ve özenli ellerde şekillenmesine,
Hak ettiği bedel ile el değiştirmesine, dolayısıyla tatmin edici sonuçlar vererek ortaya çıkmasına inandık.
Aynı inanışla ve anlayışla, bugün de Epoksici.net adı altında imalattan son kullanıcıya perakende olarak profesyonel bilinçle şekillenen ürünlerimizi, hobi ve sanatsal başlığı adı altında siz değerli sanatkar, zanaatkar ve emektar dostlarımızın emrine sunuyoruz. Her halde anonim olsa gerek, meşhur bir sloganımız var ya “ memnuniyetinizi dostlarınıza şikayetlerinizi bize ” diye, biz buna canı gönülden inanıyoruz. İşin şikayet tarafını dert olarak değil, gelişmemize verilen gerçek destek olarak algılıyor, ona göre davranış sergiliyoruz.
“Kalite kontrol edilmez üretilir” diyoruz ve biz kalite seviyemizi kontrol ediyoruz.
EPOKSİCİ Endüstriyel Zemin Yalıtım ve Otomasyon San. ve Tic. Ltd. Şti.